Kamu kurumlarında giyim kuşam özgürlüğü olmaz, ölçüler vardır.
Örneğin Vergi Dairesinin veznesindeki hanımefendi görev başında femenlik yapamaz. Veya beyefendi gömleğinin düğmelerini göbeğine kadar açamaz.
Kamu kurumlarında “Allahın emridir” diyerek veya “tercih özgürlüğümdür” gerekçesiyle istediğiniz giyim kuşamla görev yapamazsınız. THY’den Meclis’e kadar geçerli olan kurallar vardır.
Yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada böyledir. Her ülkede zamanın kendi ölçüleri vardır.
“Allahın emri” kanunların kaynağı olamaz!
Kamuda giyim kuşam özgürlüğü konusu geçenlerde yine tartışma konusu olmuştu. Televizyon sunuculuğu da özel kurum olsa bile, bir kamu işidir. Orada da femen ya da yarı-femen özgürlüğü olmaz. Türban da olmaz. Hele Meclis’te hiç olmaz.
Birincisi kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler, “Allahın emrine” göre yapılmaz. Yapılmaz değil, yapılamaz.
O ki “Allahın emri” yerine getiriliyor, faizi yasaklamak gerekir, Allahın emridir.
Köleliği ve cariyeliği, yeniden Ashab ve Nisa surelerine göre düzenleyemezsiniz. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan da başaramazsınız bunu. İkiyüzlülüğü bırakın!
Dört kadınla evliliğe yasalarda yol veremezsiniz!
Kadının mirastaki payını yarıya indiremezsiniz.
Hırsızın elini kesemezsiniz!
7. yüzyıl toplumunun gereklerine göre konmuş kuralları bugün geçerli hale getiremezsiniz. Ancak din ticareti yaparsınız ve insanları Allah’la aldatırsınız, Maun suresinde de yazdığı gibi.
Her dinde, her mezhepte, her kanaatte “Allahın emirleri” farklı
Meclisteki giyimini herkes “Allahın emri”ne göre veya bireysel özgürlük gerekçesiyle seçmeye kalktı mı, birinci sayfada resmini gördüğünüz Aya Yorgi Kilisesindeki rahibe de çarşafla gelir Meclis’e.
Her dinin başka Allahı var. Ve emirler değişik değişik. Mezheplerin Allah yorumları da farklı. Kimi mezhepler de kadının tek gözle baktığı bir örtüyü Allahın emri sayıyor. O zaman Devlet Bahçeli ne yapacak?
İş “Allahın emrine bırakılırsa” ipin ucunu kaçırırsınız, kimin “Allahı” daha şiddetliyse, onun emri uygulanır. Dinler, mezhepler, inançlar, düşünce ve kanaatler arasında eşitlik kalmaz. Özgürlük de kalmaz. Kalmıyor.
Kadının cinselliğine vurgu!
Kadına bakış ve kadının kendisine bakışı açısından olayı anlamaya çalışırsak! Femenin giyimiyle türbanlının giyimi arasında hiçbir anlayış farkı yoktur.
İkisi de kadının cinselliğine vurgu yapıyor.
Her ikisi de “Benim kadın cinselliğime dikkat et” mesajı yayınlıyor.
Birisi bunu açarak yapıyor, diğeri örterek yapıyor.
Bir zorunluluk olarak öne sürülemez, fakat akıl ve tecrübesi çok değerlidir, Hz. Muhammed bugün de önemsenecek bir ölçü koymuştur: Kadınlar cinselliklerini sergilemesin, göze batırmasın diyor! Özü budur!
Kadın cinselliğinin çarşı pazara sunulması
Kadınlar, toplum hayatında farklı bir cinsiyet olarak değil, insan olarak değer kazanır. Kadın ve erkek, insanda eşitlenir. Cinsiyet ayrımcılığı da ancak bu kültürle ortadan kalkar. Cumhuriyetin getirdiği kültür budur.
İnsanların toplum hayatında temizliğe, güzelliğe özen göstermesi bir uygarlık davranışıdır.
Cinselliğin piyasaya sunulması, kadını domates veya kaymak konumuna getirir. Başka deyişle tüketilecek meta düzeyine indirir. Bugün çürüme halindeki emperyalist kültürün, kadın cinselliğini tezgâha koymak dışında bir sermayesi kalmadı.
Açarak ya da örterek cinselliğe vurgu
Kadın cinselliğinin sunulması, yalnız göstererek değil örterek de yapılıyor. Türbanın verdiği mesaj, her zaman “Dikkat burada kadın var” mesajıdır. İnsan konumu ve insan eşitliği terk ediliyor.
Bunlar da, konunun kültürel boyutu içinde düşünülmesi gereken olgulardır.
Kadındaki insan
Cumhuriyet, kamu görevinde kadın giyimini çağdaş ölçülerle çözmüştür.
Cumhuriyet kadını, giyim ve kuşamıyla insandır, eşittir, kişiliklidir. Kadınlığını göze dürtmez, cinselliğini sergilemez ve çarşı pazara sunmaz. Kendini saydırır, açık alınlı, güler yüzlü ve güzel bakışlıdır. Boynu eğik değil, diktir. Ezik değil, özgüvenlidir.
Kadını çarşafın veya türbanın içine sakladığımız zaman, içindeki insanın cevheri ne olursa olsun, ona daha en baştan bir “fiske” vuruyorsunuz, onun bilincini ve ruhunu hapsediyorsunuz.
O’na cinsel bir meta olduğu mesajını veriyorsunuz. O’nun üzerinden bütün topluma, Ortaçağdan kalma bu hatırlatmayı yapıyorsunuz!
Femen ise, aynı hatırlatmayı yobazlara bırakmıyor ve bağırarak yapıyor.
Kamu görevinde Cumhuriyetin çağdaş giyim kuşam ölçülerini terketmek, çok ürkütücü sonuçlara yol açacaktır.
Kadını hor gören bu girişime kadın milletvekillerinin alet olması ayrıca çok üzücüdür. Kadının kendisinin cinsel meta olduğunu kabullenmesi çok inciticidir ve acıdır.
Türban oy getiriyor mu?
“Türbanı mesele yapmayalım” anlayışı, kadını meta olarak gören Ortaçağ kültürüne karşı teslimiyettir.
Cumhuriyetin özgür, kişilikli, üretici ve yaratıcı kadın kimliğini her zaman el üstünde tutmak, bir insanlık ve yurttaşlık görevidir.
Türbanın oy getirdiği anlayışı, büyük bir yanılgıdır. MHP ve CHP yönetimi, bu tavrıyla milliyetçiliği de, Cumhuriyetçiliği de, kadının insanlığını da anlamayan durumdadır.
Türban, hangi oyu getiriyor. Ortaçağ izbelerindeki çok küçük bir azınlıkla demokrasi yapamazsınız!
Kafesin içine tıkılan kadınla özgürlük olmaz. Başı dik, özgür kuşaklar da yetiştiremezsiniz o anneyle!
Kadını yatağa düşüremeyeceksiniz!
Şu yaşadıklarımız bir hastalık döneminin olgularıdır. Türkiye, hastadır ve yatağa düşmüştür. Kadın da yatağa düşürülmüştür.
Türkiye iyileşecektir. Cumhuriyetimizin kadın eşitliği konusunda kazandığı dünya ölçeğindeki başarılar, büyük kuvvet kaynağıdır.
DUYURU
Önümüzdeki günlerde,
- Türbanlı millet olmaz!
- Türbanlı milliyetçilik, halkçılık ve özgürlükçülük olmaz!
- Sözümona Türban özgürlüğü ile sözümona Femen özgürlüğünü niçin aynı çevreler savunuyor ve hangi amaçla?
Bu konularda tartışmayı bu köşede sürdüreceğiz.
NOT: Aya Yorgi kilisesindeki türbanlı rahibe fotoğrafı, 26 Aralık 2010 günlü Taraf gazetesinden alınmıştır.
Doğu Perinçek
Aydınlık/Rota
Via: ulusalkanal.com.tr
Short link: Copy - http://whoel.se/~nerOW$4Py